Tarih: 21.12.2023 11:56

Yok Olan Bir Kültür : DEĞİRMEN

Facebook Twitter Linked-in

Osmanlı Devletinden günümüze ulaşan en değerli yazılı kaynaklardan olan Tapu Tahrir Defterleri ait oldukları bölgenin sosyal, ekonomik ve demografik yapısı hakkında
bilgilerin yanı sıra yerleşim yerlerinde üretilen mahsuller ve köylerde bulunan değirmenlerle alakalı bilgiler de verir. Bu defterlerden yöremizle ilgili en eski tarihlisi 1486 yılına
aittir. Bu defter ve bundan sonra tutulmuş defterlerde yöremizde çok sayıda değirmenin bulunduğu görülmektedir. Bundan anlaşılmaktadır ki Osmanlıların
bölgemizi fethi öncesi ve sonrası Rize bölgesi tam bir tarım bölgesidir. 

En çok üretilen ve temel gıda maddesi olarak tüketilen tarım ürünleri de mısır ile fasulyedir. Bunların yanında külür, fındık, ceviz, kabak, elma, armut, portakal,
mandalina, kendir (kenevir), karalahana ve üzüm diğer meyve ve tarla mahsulleri arasında bulunmaktadır. 


1515 tarihli Tapu Tahrir Defterinden Rize kazası ve köylerinde toplam 184 adet değirmenin bulunduğu
görülmektedir. 1530 tarihli İcmal (özet) Tapu Tahrir Defterine göre ise Rize’deki değirmenlerin sayısı 228’e çıkmıştır.


Mısırın su değirmenlerinde öğüterek un haline getirilmesi  için her köyde birkaç değirmenin bulunması gerekiyordu. Bu nedenle çok eski devirlerden beri bütün köylerimizde birden
çok değirmenler bulunmaktaydı. Nitekim gerek nüfus artışı, gerek yeni yerleşim yerlerinin kuruluşu yeni değirmenlerin de inşasını beraberinde getirmiş ve 1879 yılında bölgedeki
değirmen sayısı hayli artmıştı. O yıla ait Vilâyet Salnamesinde değirmen sayıları şu şekilde kaydedilmiştir. 


Rize Kazası 403, Kuraiseba (İkizdere) 101, Mapavri (Çayeli) 81, Karadere 35, Atina (Pazar) 51, Hemşin 100. Toplam 771.
Çay tarımının yaygınlaşmasından önce yöremizin temel gıda tüketim malzemesi mısır ekmeği olduğu için aileler hasattan sonra ihtiyaç duyacakları yıllık mısırı ev dışında bulunan
serender, nayla, paksa adlı mekânlarda veya ev içinde yapılmış özel kilerde muhafaza ederlerdi. Mısır zenginlik alameti kabul edilirdi. Cemiyet içinde konuşulurken birinin
zenginliğinden bahsetmek babında: “Onun yüz kot mısırı olur” derlerdi. İhtiyaç fazlası ürün komşu veya tüccara satılırdı. Bu durum 1970’li yıllara kadar devam etti.
Değirmenler akarsu ile çalıştıklarından daima dere ve ırmak yataklarında kurulurdu. Bu suyun bir harkta toplanarak yüksek bir yerden değirmenin alt kısmına yerleştirilmiş
çarka akıtılmasıyla çarkın dönmesi sağlanır, suyun çevirdiği çarktan değirmenin içine uzanan düzeneğin ucundaki değirmen taşının dönmesi sağlanırdı. Taşın ortasındaki
oyulmuş yere tam üstündeki hazneden yavaş yavaş düşen mısırlar, dönen taş tarafından un haline getirirdi. 


Temel gıda maddesi mısır ekmeği olduğu değirmenler hiç boş kalmaz, mısır götürenler sıraya girerek saatlerce hatta günlerce sıra bekledikleri olurdu. Gece sabahlara kadar sıra
bekleyenler olduğu gibi, sıranın kendisine daha çabuk gelmesi için gece yarısından sonra değirmene gidip sıraya girenler de bulunurdu.
Değirmenler genelde köyün ortak malı olup herkesin kullanımına açık idi. Bununla birlikte bazı ailelerin şahsi değirmenleri da bulunurdu.
Değirmenlerin bölgede bu kadar çok bulunması ve halkın bu ânları yaygın olarak kullanması halk arasında bu alanda bir kültürün gelişmesine, masal, hikâye ve değirmen
hatıraları olarak sözlü edebiyatın oluşumuna sebep olmuştur. 

Bu cümleden olarak değirmen ve çevreleri tekin olmayan yerler olarak bilinirdi. Değirmen çevresi ve ırmakların cinlerin mekânları olduğu inancı da
yaygındı. Özellikle geceleri değirmene giden kişilerin cin, peri ve vücudu tüylerle kaplı insan benzeri bir yaratık olan “karakonca” gördüklerini anlatırlardı. Bunlarla
karşılaştıklarını söyleyenlerin silahla ateş etmeye kalktıklarında yok olduklarını veya silahın tutukluk yaptığını ifade ederlerdi. Değirmen içinde cinlerin horon oynadığını,
kendisinin de bu horona alınarak sabaha kadar horon ettiğini, gün ağarırken cinlerin yok olmasıyla mısırını öğütüp geldiğini anlatanlar da bulunurdu. Uzun kış gecelerinde
oturup sohbete dalanlar, bu hadiseleri çokça abartarak anlatır, dinleyiciler de heyecan ve ürpertiyle dinlerdi. 

Yağışların az olduğu zamanlarda değirmeni çalıştıracak su yetersiz olduğu için değirmenler çalışmaz, yağış esnasında ilk giden değirmeni çalıştırır, sonra gelenler de sıraya
girerdi. Sıraya girmeye nöbete girmek, sıranın kendisine gelmesine nöbet almak denirdi. 

 


Bozulan değirmenin tamiri erkeklerin işi, değirmene gidip mısır öğütmek de kadınların işi olarak görülürdü. Mısırı omuzlayan kadın sepete yerleştirdiği gibi değirmenin
yolunu tutardı. Mısır öğütülürken orada oturulur, sırasını bekleyen diğer kadınlarla sohbet başlardı. Bu sırada köy işleri, kavgalar, dövüşler, Kimin uşağı kimin kızını seviyor?
Kim kiminle kavgalıdır? Hangi gelin kaynanasıyla barışıktır veya kavgalıdır? Görümcelerin arası nasıldır? Gurbetten gelenler, askere gidenler, düğünler, bayramlar, nişanlar, söz
kesmeler, alınan hediyelerden tutun da kimin ne giydiği, ne çıkardığına kadar her şey konuşulurdu. Konuşulanlar  arasında ekonomi de bulunurdu; Piyasanın pahalılığından,
fındığın, mısırın fiyatından, hamsinin bolluğu veya kıtlığından hep bahsedilirdi. Ara sıra türkü de söylenirdi. 


Hatta bazen hiç olmadık bir haber uydurulur, buna “Değirmen haberi, değirmen kazatası” denirdi. Hâsılı değirmen kadınların toplantı yeri, sosyalleşme mekânları idi.
Çay tarımının yöreye gelişi ve çayın maddi getirisinin yüksekliği sebebiyle mısır tarlaları hızla çay tarlasına dönüştürülmeye başlandı. Çay ürününün getirisi ile halkın
refah seviyesi yükselince hazır satın alınan buğday unu tercih edilir oldu. Mısır ekim ve üretiminin azalması tedricen değirmenlerin de terk edilmesini beraberinde getirdi. Yıldan
yıla çay tarlalarının artması, mısır tarlalarının küçülmesine ve yok olmasına sebep oldu. Bu arada biraz da eskiye özlem ve nostalji anlayışıyla mısır ekmeği ve mısırdan yapılan
mahalli muhlama için ihtiyaç duyulan mısır unu hazır olarak satın alınır oldu. Halkın bu tercihi değirmenlerin harap olmasına ve yıldan yıla yıkılarak ortadan kalkmalarına sebep
olmaya başladı. Son yıllarda bazı köylerdeki değirmenler kullanılmazsa bile eski günlerin hatırasını yaşatma anlayışıyla onarıldıysa da bu devede kulak mesabesinde
kaldı. Hele bazı onarımlar sırasında değirmenlerin seramik ve fayans ile kaplanması malesef mekânın orijinalliğini ortadan kaldırdı.


Tarihin şahitleri olan ve atalarımızın hatıralarıyla yoğrulan Kalkandere değirmenlerinden çok azı günümüzde ayakta kalmayı başardı. Bunların envanterinin çıkarılması,
Kaymakamlık ve Özel İdare tarafından geleceğe taşımak adına aslına uygun olarak tamir edilmeleri yöremiz adına güzel bir hizmet olacaktır.

 

 

Yazar/Haber : İshak Güven Güvelioğlu

 

Karadereden Kalkandereye Kitabında İlçemize ait ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. 

https://www.kitapyurdu.com/kitap/kalkandere-karadereden-kalkandereye-tarih-halkiyat-ve-sahsiyetler/655572.html&filter_name=karadereden+kalkandereye

 İshak Güven Güvelioğlu

RİZE ARAŞTIRMALARI VAKFI


 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —