Hayat sınavlarla dolu, çeşitli zorluklarla imtihana tabi tutuluyoruz. Peki arkamıza yaslanıpta ömür boyu rahat yaşamanın bir yolu yok mu? Bu var gibi görünse de yoktur. Yaşıyorsanız ufak ya da büyük derdiniz, tasanız, sıkıntınız bitmeyecektir. İnsan zaten bunlarla uğraşarak hayatın tadını çıkarır. Bunlar sayesinde tecrübe kazanır. Kamil olma yolunda ilerler.
Hayat bu zorlukları bizlere verir ki insan olduğumuzu unutmayalım. Ve varoluşumuzu her daim hatırlayalım diye. İnsan var olduğu an ağlayarak dünyaya geliyor. Oksijen yakıyor ciğerlerini, daha ilk nefeste, sonra duygularla yanıyor o ciğeri. Demekki keyif yapmak için gelmiyoruz. Dert ve sıkıntı çekmek için de gelmiyoruz. Varoluş amacımız var, her bir insanın bu dünyaya katacağı onca şey var. Yapılacak onca işi, planı var. Her birey kendi çizgisinde yürümeye çalışıyor. Sürekli tembellik etmeye çalışıp, rahata vermeye çalışsa, varoluş sancısı insanı kamçılar. Adeta çıldırtır onu, oturduğu yerde duramaz. Belki bir tatile çıkmak ister, belki de aklına koyduğu bir işe başlamak, yarım bıraktığı işi tamamlamak ya da yeni bir şey, önemli olan harekete geçmesidir. Sürekli yatıp, varlığını unutmak onu delirtir. Bu yüzden varoluş sancısını her boşluğunda hisseder insan. Kendini unutmamak için, ruhunun kaybolmaması için, bedenini diri tutmak için, ben varım diyebilmek içindir herşey.
İnsanlık tarih boyunca birşeyleri başarmaya çalıştı. Birşeyler icat edip hayatın gidişatını iyileştirmeye çalıştılar, yapıp ettikleri birçok şey kendilerinden çok gelecek nesilleri ilgilendirdi. Herşey var olmakla ilgiliydi. Dünyaya bir armağan bırakmaları gerekiyordu. Yapıp ettikleri herşey, hayat serüveninin bir parçasıydı. Bunun bilincinde olarak, attığımız her adımı dünyaya armağan etmemiz gerekir. Bir sözümüz, bir düşüncemiz bir gencin ufkunu açabilir. Ve bu dünyaya farkında olarak, olmayarak büyük bir iyilik yapmış oluruz. Varoluş sancısını çektiğimiz her an kendimizi gerçekleştirmek adına çığır açmamız gerekiyor.
Hayatın kendisi bizden ibaret.