İstanbul Ümraniye’de birkaç gün önce olan bir olay, tüm ülkeyi günlerdin meşgul ediyor. Bir ilkokulda, tahtaya kaldırdığı minik öğrencisine, el yazısıyla ‘k’ harfini bir türlü yaptıramayan T.K adlı öğretmen biraz hiddetleniyor, çocuğu önce azarlıyor ve ardından da tartaklıyor.
Bütün gariplikler zinciri de bundan sonra başlıyor. İlk gariplik, öğretmen bu tartaklamayı yaparken, bir başka öğrenci, bunu cep telefonuyla kaydediyor ve sonrası malum. Durum önce sosyal medyada, ardından da ana akım medyada dakikalarca yayınlanıyor. Hem de birkaç gün boyunca… Öğretmen adeta linç ediliyor. Hiçbir zaman öğretmenin yaptığını tasvip etmiyoruz, etmeyiz de. Biz de benzer sıralardan geçtik. Zaman zaman hakarete, tekdire ve darba maruz kaldık. Bunu mesele edebilirdik ama etmedik. Edenler de çıktı tabi. Sorun bu değil. Çünkü hiç bir öğretmen durup dururken evlatları gibi sevdiği öğrencilerini dövmez. Eğer psikolojik sorunları yoksa... Sorun şu; bir kere bir ilkokul çocuğunun, dersteyken cebinde bir telefonun ne işi var? Tamam zengin olabilir, daha minnacık çocuğunuza muhtemeldir ki çok da pahalı bir telefon alabilirsiniz. Ama hiçbir güç, o telefonla o çocuğu okula gönderme hakkını size vermez. Ve hele o telefonla, sınıfta kalması gereken bir durumu kaydedip, bütün ülkeye yayma hakkını hiç vermez.
O telefon görüntüleriyle ve ardından bazı velilerin şikayetleri üzerine öğretmen hakkında soruşturma açılıyor, öğretmen sorguya çekiliyor. İfadesinin ardından da ö serbest bırakılıyor. İşte tam da burada fırtına kopuyor. “Vay efendim öğretmen nasıl serbest bırakılırmış” Yahu böylesine bir olay için öğretmeni assınlar mı? Tamam yaptığı yanlış, suç demiyorum velev ki diyelim ki suçtur, adam sorgulandı, işlediği fiil kanunlarımıza göre hapis cezası gerektirmediği için de serbest bırakıldı. Hakim, “tamam kanuna göre bunun serbest bırakılması gerekir ama kamu vicdanı rahatsız olmasın diye içerde yatmalıdır” diyebilir mi?
Başka bir okulda başka bir öğrenciyi tartaklayıp kaşının açılmasına sebep olan öğretmen hakkında Disiplin Kurulu 30’da 1 maaştan kesme cezası uyguladı. 1702 sayılı Kanunun 22/4. maddesinde; talebeyi dövmek suçunu işleyenlerin maaş kesim, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/D maddesinde ise; görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak suçunu işleyenlerin ise kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılacakları hüküm altına alınmıştır. 125. maddenin E/k bendinden sonra gelen ikinci fıkrada ise; geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanın uygulanabileceği hükümlerine yer verilmiş bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, bu tür olaylarda hapis cezası yoktur. Tabi ki öğrenci, bu dayaktan dolayı yaralanmış, rapor almış, sakat kalmışsa başka. O zaman, o öğretmenin cehennemin dibine kadar yolu var.
Beyler, bayanlar şöyle bir silkinin ve kendinize gelin. Öğretmenin yaptığı yanlıştır, tamam ama ondan önce sorgulamamız gereken, bir ilkokul çocuğunun sınıfa cep telefonuyla girmesidir. Bu kadar basit. Siz önce ayıbınızı temizlemelisiniz. Üç on para maaşa mahkum ettiğimiz bir öğretmene çocuğunuzu teslim ettiğinizde her şey bitmiyor efendim. Onun sokakta, okul yolunda ve nihayet okulda ne yaptığını da iyi takip etmek ve gerekli uyarıları yapmak görevinizdir. Evlatlarınıza okumayı, araştırmayı, ödevlerine yardım ederken hiçbir şekilde müdahale etmeden ona yaptırmayı da kendinize vazife etmelisiniz. Evet hata yapan, çocuklarımızı azarlayan, küçük düşüren ve hatta tartaklayan öğretmenleri uyaralım, buna rağmen yine benzeri icraatları yaparlarsa da gerekli yerlere tabi ki şikayette bulunalım, en ağır cezaları almalarını sağlayalım.
Amma, kendi görevlerimizi de ihmal etmeden…
Kalın sağlıcakla!
