Aydın MERTAYAK

Tarih: 09.12.2024 11:08

Ah Bizim Gençlik!

Facebook Twitter Linked-in

"Ah bizim gençlik!" Bu sözlerin içinde bir hüzün, bir özlem ama asıl bir yaşam felsefesi saklıdır. Bizim gençlik dediğimiz, şükretmeyi bilen ama sorgulamaktan da çekinmeyen bir kuşaktı. Hayatımız, sosyal medyanın değil, sosyal bağların etrafında şekillenirdi.

Hiç unutmam, İstanbul Selimiye futbol sahasında arkadaşlarla sinema parasını kimin vereceğini belirlemek için yaptığımız koşuları. Birinci olan hem kazanmanın tadını çıkarır hem de herkese ısmarlardı. O günlerde birinci olmak sadece gurur değil, bir arkadaşlık sorumluluğuydu. İşte o koşular için antrenman yaptığımız günlere selam olsun. Şimdiki gençlik bu hikâyeyi dinlese belki absürt bulur. Ama o koşular, dostluğun tadını ve paylaşmanın anlamını verirdi bize.

Bugünün gençleri farklı bir dünyada yaşıyor. Hayatlarının merkezinde ekranlar var; ilişkiler genellikle sanal. Ama bu durum, onları yüzeysel ya da ilgisiz yapmıyor. Bilakis, bugünün gençliği daha bilinçli, daha duyarlı ve hak aramayı bilen bir kuşak. Onlar dünyayı daha büyük bir pencereden görüyor; bu da bir nevi kazanım. Ama bazen durup düşünmeyi, sabretmeyi ve anı yaşamayı unutuyor gibiler.

Oysa hayatın sırrı biraz sabırda, biraz şükürde saklıdır. Allah bir şeyi nasip etmiyorsa, mutlaka sizi bir şeyden koruyordur. Bir şeyi geciktiriyorsa aslında güzelleştiriyordur. Gençler, sizlere söylüyorum: Hayatın anlamını sadece elde ettiklerinizde değil, o elde ediş yolculuğunda arayın.

Bizim zamanımızda "etik değerler" diye bir kavram yoktu. Çünkü doğru olan şeyler, ders kitaplarında yazmazdı; hayatta yaşanırdı. Birine yardım etmek, dostluk için fedakârlık yapmak ya da sır tutmak... Bunlar bizim normalimizdi. Bugün ise bu değerler akademik bir ders gibi anlatılıyor. Bu durum belki üzücü ama bir yandan da umut verici; demek ki hâlâ bu değerlere ihtiyaç var.

Kitap alırdık, 20 kişi okur, sonra saatlerce üzerine sohbet ederdik. Şimdi, kitap okumayı teşvik etmek için kampanyalar yapılıyor. Konuşmalar azalmış, ekranlara bakışlar artmış gibi görünüyor. Ama işin güzel yanı, bugünün gençleri bilgiye her zamankinden daha kolay erişebiliyor. Belki de mesele, o bilgiyi hayatlarına nasıl dokunduracaklarını öğrenmekte.

Geçenlerde İstanbul’da yaşayan oğlumu aradım, ama telefonuna ulaşamadım. Yaklaşık bir saat sonra bana geri döndü. 'Oğlum, neden telefona bakmadın?' diye sordum. 'Baba, meşguldüm,' dedi. 'Ama ya acil bir durum olsaydı? Belki bir kaza yaptım ve senden yardım isteyecektim,' dedim. Bir an sustu, sonra sakin bir şekilde şunları söyledi: 'Baba, zaten çok uzaktaydım. Öyle bir durumda, ne yazık ki yapabileceğim bir şey olmazdı.'

O an, oğlumun söylediklerinde haklı olabileceğini düşündüm ama bu cümlelerin bir başka gerçeği de gösterdiğini fark ettim: Bugünün gençliği daha rasyonel, daha mantık odaklı düşünüyor. Bu bir kazanım elbette, ama bazen duyguları, anı ve bağları gözden kaçırabiliyorlar. Hayat sadece mantıkla değil, hislerle de anlam kazanır. Sevdiklerimizle paylaştığımız küçük bir an, belki de yıllar sonra hatırlanacak en değerli şey olur.

Sevgili gençler, bazen ulaşamayacağınız bir yerde bile olsanız, bir telefon görüşmesi yalnızca bir acil durumu çözmek için değildir. O an belki bir gönül rahatlığı, belki de bir sevgi paylaşımıdır. İnsanları sadece ihtiyaç duyduğunuzda değil, içinizden geldiğinde arayın. Çünkü asıl bağlar, planlanmayan küçük anlarda kurulur.

Sevgili gençler, unutmayın: Hayatta bazen anlam veremediğiniz şeyler aslında çok daha büyük bir planın parçalarıdır. Kalbinizi temiz tutun, kırılmaktan korkmayın ama kimseyi kırmamaya özen gösterin. Çünkü kalbinizin saflığı, sizi hayatın en güzel yollarına ulaştırır. Beklemeyi bilin, sabrınızı umudunuzla besleyin.

Bir gün geriye dönüp baktığınızda, şu an yaşadığınız her zorluk için şükredeceksiniz. Çünkü anlayacaksınız ki her sabır, her çaba sizi beklediğinizden daha güzel bir yere taşıyacak.

Bugünün gençliği ile bizim gençliğimiz arasında kocaman bir uçurum var gibi görünse de aslında özümüz aynı: Anlam arayışı, dostluk, mutluluk... Ve şunu unutmayın: Hayat, hızla tüketilecek bir yarış değil; tadını çıkararak yaşanacak bir yolculuktur.

*Aydın Mertayak*


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —