9476,20%0,82
38,92% 0,13
44,03% -0,07
4121,03% -0,52
6643,34% -0,27
Bir milletin sosyolojik hâletiruhiyesi üzerine birkaç laf...
Geçen cumartesi günü Rize Çarşı AVM’de, çay ocağında oturmuş, müesseseden çayımı içerken, yan masadan biri diğerine, “Ulan kaygana herif!” diye bağırdı. Öbürü de dönüp, “Sen ne diyorsun lan, cacık!” diye karşılık verdi. Bu laf dalaşını duyan başka biri araya girip, “Siz bayağı mezeye döndürdünüz işi,” dedi. Haklıydı. Bu ülkede insan ilişkileri, sofraya gelen zeytinyağlı tabaklara dönmüş durumda: bol soslu, az içerikli ama bir şekilde herkesi şişiriyor.
Şimdi dönelim bu iki kelimeye: “Kaygana” ve “Cacık.”
Kaygana aslında Karadeniz mutfağının mütevazı bir yumurtalı yiyeceği. Ama halk arasında, özellikle de erkekler arasında, birinin tutarsızlığını ya da esnekliğini aşağılarken kullanılıyor. Sanki fikir değiştirmek ayıpmış gibi… Bizde karakterin esnekliği değil, sertliği makbul. Bu yüzden “kaygana” olmak omurgasızlıkla eş tutulur.
“Cacık” ise başka bir mesele. O ferahlatıcı yaz mezesi, dile gelince bambaşka bir hâl alıyor: küçümsemenin, hafife almanın sembolü. “Sen cacıksın” diyen, karşısındakini değersizleştiriyor. Zira bizde bir şeyi küçültmek için “-cık” ekini yetmezmiş gibi bir de üzerine yoğurt döküyoruz. Ama unutulan şu: Cacık, sade gibi görünür ama içindeki her malzeme uyumla birleşir — bazen asıl kıymet, gösterişte değil kıvamda gizlidir.
Sosyolojik tahlil mi? Al sana tahlil:
Bu toplumda dil, sadece iletişim değil; sınıflandırma, yargılama, dışlama aracıdır. Esneyen, duygusunu gösteren, net olmayan kişi hemen “kaygana” olur. Kıymeti sorgulanan, sesi az çıkan ise “cacık” sayılır. Oysa belirsizlik zayıflık değildir. Ve bir insanın değeri, ne kadar sert olduğu ile ölçülmez.
Toplumun ruhunu anlamak istiyorsan, mutfağına değil, kelimelerine bak. Kaygana bir yemek değil, bir etiket. Cacık ise sadece meze değil, bir önyargı. Diliyle güldüren ama aynı zamanda yaralayan bu kültürde, sözcükler kadar suskunluk da önemlidir.
Velhasıl …
Bazıları “adamlık” taslar, bazıları “meze” yapılır. Ama sonunda hepimiz, aynı dilin içinde pişeriz. Kimimiz üstte kızarır, kimimiz dipte tutar. Yine de unutma: Her tava iki yüzlüdür, ama asıl mesele hangi yüzle insan olduğundur.
Aydın Mertayak