MURAT ÜMİT HİÇYILMAZ
Pazar merkezde meydan mevkiinde bulunan camiyi herkes görmüştür. Hatta belli bir yaşın üzerinde olanlar bu caminin eski halini de bilirler. Meraklı olanlar eski caminin de esas orijinal cami olmadığını bilirler. Bu cami malum, Gülbahar Hatun Camii olarak bilinmektedir. Sivrikale köyünün Kalecik Mevkii’ndeki caminin de aynı bayan tarafından yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Peki bu bilgiler ne derece doğrudur ve Gülbahar Hatun denilen bayan tam olarak kimdir? Şimdi bunları irdeleyelim.
Osmanlı tarihinde Gülbahar Hatun unvanlı iki bayan vardır ve çoğu kez birbirleri ile karıştırılmaktadır. Hatta Kanuni Sultan Süleyman’ın eşlerinden Mahidevran Hatun’un diğer bir isminin Gülbahar olduğu göz önünde bulundurulursa bu rakam üçe çıkmaktadır. Birinci Gülbahar Hatun, Arnavut, Kosova ya da Sırp asıllı olduğu sanılan ve Fatih Sultan Mehmed’in eşi olan hatundur. Hatta II. Bayezid’in de annesidir. Ancak yöremizde adına hayır eserleri bulunan Gülbahar Hatun elbetteki ikinci Gülbahar Hatun’dur.
II. Gülbahar Hatun, asıl adı Ayşe olup, II.Bayezid’in eşi ve Yavuz Sultan Selim’in annesidir. İsmi ve kimin kızı olduğu hususunda tarihçiler ihtilafa düşmektedirler. 1469 yılında II.Bayezid’in şehzadeliği esnasında Amasya’da evlenmişlerdir. Oğlu Yavuz Sultan Selim henüz Trabzon’da şehzade iken vefat ettiği için “valide hatun” ünvanını alamamıştır. Ölüm tarihi için birçok kaynak 1510 tarihini gösterir ancak oğlu tarafından kendisi için yaptırılan türbenin kitabesinde ölüm tarihi için ebced usulü ile “Rahmet-i dâim ber-u” ibaresi geçmektedir ve harflerin sayı değeri hicri 911 yılını işaret etmektedir. Bu da günümüz tarihi ile 1505 yılına tekâbul etmektedir. Yavuz Sultan Selim annesine ait türbenin yanına 1514 yılında “Gülbahar Hatun” adıyla bir de cami yaptırmıştır. Daha sonra cami ve türbenin etrafına imaret, medrese, mektep ve Dârü’l-Kurrâ yaptırılarak külliye oluşturulmuştur.
Peki, Pazar merkezde bulunan ve “Gülbahar Hatun Camii” olarak bilinen cami ile bu hatunun ilişkisi nedir? Üstelik Rize’de Gülbahar mahallesi ve bu mahallede “Büyük Gülbahar Hatun Camii” ve “Küçük Gülbahar Hatun Camii” unvanlı iki eser daha bulunmaktadır. Ayrıca Sivrikale köyünün Kalecik mevkiinde bulunan tarihi caminin ismi de Hatuniye Camii olarak telaffuz edilmekte ve yöre insanı tarafından direk söz konusu Gülbahar Hatun ile ilişkilendirilmektedir. Bu camilerin yapılış tarihleri konusunda kesin bilgilere sahip değiliz. Şöyle ki; Pazar’daki merkez camiinin giriş tabelasında, eski caminin yapılış yılı olarak 1520 tarihi verilmiştir. Kalecik’teki camide daha iddialı bir tarih sunulmuş; 1496. Rize’deki Büyük Gülbahar Hatun Camii’nin odunluğunda 1659 tarihli bir kitabe bulundu ancak burada caminin ismi “Süleyman Camii Şerifi” olarak geçiyor. Küçük Gülbahar Hatun Camii’nin yapılış tarihi ile ilgili ise hiçbir malumatımız bulunmuyor.
Pazar merkezdeki caminin 1520 yılında yaptırıldığına dair hiçbir somut delil bulunmuyor. Orijinal camiden kalan herhangi bir kitabe, mihrap taşı yada ahşap işçilik günümüze ulaşmış değil. Caminin üstelik Osmanlıca eski bir beratı bile yok. Peki isminin Gülbahar Hatun olması, bizzat O’nun yaptırdığına delil midir? Elbette ki hayır. Zaten caminin 1520 yılında inşa edildiğini kabul etsek bile, söz konuşu hatun 1505 yılında vefat etmiş, haliyle bizzat kendisinin yaptırdığı bilgisi tamamen boşluğa düşmektedir. Kaldı ki Kalecik camiinin iddialı tarihi de hiçbir somut delile dayanmadan yazılmıştır. Hatun 1505’de ölmüş, kendi adına mezarının yanı başına bile 1514’de cami yaptırılmış ki o da oğlu şehzade II.Selim tarafından. 1496 tarihinde, ki bu tarihte Rize merkezde bile yapılmış cami yokken, küçük bir sahil yerleşimine cami yaptırılması ya da en azından bunun iddia edilmesi oldukça tutarsız bir durumdur. Üstelik bu tarihten çok sonraki yıllara ait Tapu Tahrir kayıtlarında bile yörede cemaat oluşturacak düzeyde Müslüman görünmüyor. Ayrıca Pazar eski kaymakamı Nevzat Sinan döneminde bastırılan bir ilçe tanıtım kitapçığında bu caminin yapılış tarihi hicri 1270 olarak verilmiş. Bu da günümüz tarihi ile yaklaşık 1854 yılına tekabül etmektedir. Aslında caminin girişinin sol üst köşesinde orijinal duvar üzerinde bir kitabe varmış ancak sıvanarak kapatılmış.
Sadete gelirsek, diyeceğimiz şudur ki, ismi geçen bu camiler, halk arasında sanıldığının aksine Gülbahar Hatun tarafından yaptırılmamıştır. Onun ölümünden sonraki yıllarda adına kurulmuş olan vakıf tarafından O’nun adına yaptırılmıştır veyahut cami yaptırılırken vakıf esaslı bir hibede bulunmuştur ve nezaketen ismi verilmiştir. Bu da camilerin onun ismiyle anılmasına sebep olmuştur. Bir diğer ihtimal daha var ki, bir cami bir vakıftan yada kişiden destek ve hibe gördüğünde caminin ismi o vakfın ya da kişinin ismi ile anılmaya başlandığı görülmüştür. Böyle bir durum da olabilir.
Konuyu nihayetlendirmeden önce Pazar merkezdeki caminin 1844 yılında yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını ve esaslı bir tadilata tabi tutulduğunu belirtmek isterim. Bu işin plan ve programını üstlenmek yıllar sonra Gülbahar Hatun’un bir hemcinsine düşmüştür. Caminin bakım ve onarım işlerinin öncülüğünü üstlenen bu bayan, Basazade Mustafa Ağa’nın eşi Ayşe Hatun’dur. Bu teferruatlı tadilat için köylerden ve çarşı esnafından toplam 105 kişi yardımda bulunmuştur.
Cami bu tarihten sonra küçük çaplı tadilatlara maruz kalmış ancak 1966 senesinde tamamen yenilenmiştir. Bu tarihte yapılan yenilenme sırasında eski camiden elle tutulur sadece 3 adet antika halının kaldığı zabıtlara geçmiştir. Günümüzde ise malum, cami tamamen yıkılarak yerine bugün ki cami inşa edilmiştir. Eskiden günümüze kalan tek şey ise, caminin ismi olmuştur, Gülbahar Hatun Camii.