10608,26%0,54
42,05% 0,13
48,85% -0,10
5531,68% -0,74
9459,78% 0,00
1975’lerin meşhur bir şarkısı vardı… Ben dedeme çekmişim bilmem ki neden:
Bir elmanın yarısı o yarısı da ben
ağzım, burnum, gözlerim tıpatıp aynı
hık demiş de burnundan düşmüşüm sanki
… Ah dede, vah dede, sen neymişsin sen
dillere düştüm senin yüzünden.
O küçük şarkı, zamanın ruhunu ve mirasımızı hatırlatıyor bana:
Her nesil, kendinden önceki dünyanın izlerini taşır;
her nesil, kendi benliğini keşfederek yolunu arar.
Tıpkı bugünün gençliği gibi…
Onlar kaybolmuş değil; sadece bizim bıraktığımız labirentte kendi yollarını buluyorlar.
Son zamanlarda sıkça duyuyorum:
“Bu gençlik nereye gidiyor?”
Sokakta, okulda, televizyonda, hatta evde…
Bu soru, bir sitemin yankısı gibi dolaşıyor ortalıkta.
Ama her duyduğumda, içimden başka bir soru yükseliyor:
“Biz yetişkinler neredeyiz?”
Toplum, yalnızca gençlerin gittiği yönle değil, yetişkinlerin durduğu yerle şekillenir.
Gençler, sözlerimizden çok davranışlarımızı okur.
Ve çoğu zaman söylediklerimizle yaptıklarımız arasında uçurum vardır.
Biz “sabır” deriz, ama trafikte korna çalarız.
“Saygı” deriz, ama çocuklarımızı dinlemeden yargılarız.
“Kitap okuyun” deriz, ama telefon elimizden düşmez.
“Çalışın” deriz, ama çoğu zaman konuşan kazanır.
“Topluma faydalı olun” deriz, ama faydalı değil, faydacı öne çıkar.
Sonra dönüp sorarız:
“Bu gençler neden böyle oldu?”
Oysa gençler aynadır.
Bizde ne varsa, onlarda yansımasıdır.
Bizdeki gürültü, onlarda kafa karışıklığı olur.
Bizdeki kibir, onlarda uzaklaşma.
Bizdeki umursamazlık, onlarda yılgınlık.
Ama güzel olan şu ki: Bizdeki umut da, onlarda filizlenir.
Bir genç bana demişti ki:
“Biz kaybolmadık. Sadece sizin bıraktığınız labirentte yol arıyoruz.”
Ne kadar doğru…
Bugünün gençliği bir boşlukta değil; bizim mirasımızın ortasında yaşıyor.
Şehirleri betona boğan biziz, sonra “yeşil bir gelecek” isteriz.
Evliliği televizyon yarışmasına çeviren biziz, sonra “sadakat nerede?” deriz.
Kendi çocukluğumuzu unutan biziz, sonra “çocuklar neden sokağa çıkmıyor?” diye sorarız.
Gençlerden mazimize sahip çıkmalarını bekliyoruz, ama biz geçmişi raflara terk etmişiz.
Unutulmuş bir geçmişe sahip bir nesle gelecekten ödev veremezsiniz!
Belki de hatamız, örnek olmayı nasihat sanmamızda.
Gençlere konuşarak değil, yaşayarak rehberlik etmemiz gerekiyor.
Biz unuttukça, kelimeler anlamını yitirir.
Her çağın genci kendi fethini yapar.
Fatih, çağının şartlarında şehri fethetti;
bugünün genci, kendi benliğini fethediyor.
Toprak değil, kimlik mücadelesi veriyor.
Savaş meydanı değil, sosyal medya kalabalığı içinde ayakta durmaya çalışıyor.
Ve belki de en çok duymak istediği şey:
“Evet, biz de hata yaptık.”
Çünkü dürüstlük, en güçlü öğretidir.
Bir yetişkinin “Ben de öğreniyorum” demesi, bir gence bin öğüt verir.
Kusursuz olmamız gerekmiyor; yeter ki samimi olalım.
Dinlemeyi öğrenelim; gençler en çok duyulmak ister.
Yargılamadan anlamaya çalışalım; çünkü anlamadan rehber olunmaz.
Bu ülkenin geleceği, gençlerin gittiği yön kadar,
biz yetişkinlerin onlara açtığı yolda gizlidir.
Gençleri suçlamadan önce, onlara nasıl baktığımıza bakalım.
Asıl mesele, onların nereye gittiği değil;
bizim onlara nasıl eşlik ettiğimizdir.
Gençlik bir yolculuksa,
rehberlik etmek yön göstermek değil; birlikte yürümektir.
Soruyu değiştirelim:
“Bu gençlik nereye gidiyor?” demeyelim.
“Bu yolculukta biz neredeyiz, birlikte nereye varabiliriz?” diyelim.
Muhabbetle kalın.
Birlikte düşünebilen, birlikte yanılabilen, ama yine de birlikte ayağa kalkabilen her nesil, geleceği daha adil kurar.
Aydın Mertayak