9427,27%-0,06
38,45% 0,10
43,67% -0,20
4059,20% -0,98
6651,81% 0,00
Geçtiğimiz Perşembe günü, Rize’nin TOKİ AVM’sinde karşılaştığım manzara, gençliğin içten ama sessiz çığlığını gözler önüne seriyordu. Geçen yıl mezun olan eski öğrencim Furkan’la karşılaştım. Gözlerinde yalnızca kendi yorgunluğu değil; binlerce gencin ortak kaygısı vardı.
“Bu ne hâl, Furkan?” diye sordum.
“Ah hocam,” dedi. O iç çekiş, AVM’nin mermerlerinde yankılandı.
“Dershaneye gidiyorum, çalışıyorum ama bazen olmuyor. Kafam almıyor gibi hissediyorum.”
Bir süre sustuk. Çünkü bazen kelimeler, gerçeği ifade etmek yerine onu gölgeler.
Furkan, sınav sistemi içinde yönünü kaybetmiş binlerce gençten yalnızca biri. Yıllardır aynı döngünün içindeyiz: Test çöz, net yap, kazan. Kazanamazsan başa dön. Ancak asıl soru şu: Kazananlar gerçekten kazanıyor mu?
Köşedeki kestaneci tezgâhını gösterdi: “İşte hocam, babam.”
O tezgâh, Furkan’ın hayalleriyle eşit bir yük taşıyordu adeta.
Bugünün gençliği yalnızca sınavlarla değil; sosyal baskılar, aile beklentileri ve ekonomik zorluklarla da mücadele ediyor. Sosyal medya, her gün başarı hikâyeleriyle dolup taşıyor. Ancak o parıltılı görüntülerin arkasında binlerce “sessiz başarısızlık” gizli. Bu, sistemin görmezden geldiği en büyük yara.
Ne yazık ki gençleri dinlemeyi unuttuk. Eğitim sistemimiz sadece akademik başarıya odaklanmış durumda. Oysa herkes doktor ya da mühendis olmak zorunda değil. Meslek liseleri, ülkenin potansiyel cevherleri arasında yer almalı. Bu okullar yalnızca “ara eleman” yetiştiren kurumlar değil; üretime, beceriye ve yaşama hazırlayan merkezler hâline gelmeli. Bu noktada devlet ve özel sektörün birlikte çalışması şart.
Rehberlik sistemi ise yalnızca tercih dönemlerinde devreye giren bir mekanizma olmaktan çıkmalı. Öğrencilerin yetenekleri, ilgi alanları ve kişilik özellikleri erken yaşlarda belirlenmeli ve buna göre yönlendirme yapılmalı. Eğitim sistemi, bireysel farklılıkları tanıyan ve destekleyen bir yapıya dönüşmedikçe, gençler hayattan kopmaya devam edecek.
Sınavı kazanamayan bir genci başarısız ilan ettiğimizde, onun tüm potansiyelini de reddetmiş oluruz.
Ey Furkan… Eğer seni bu soğukta yalnız bıraktıysak, özür bizden. Ama henüz geç değil. Eğitim yalnızca bir yarış değil; aynı zamanda bir rehberlik, bir destek ve bir anlayış sistemidir. Her genç, kendine özgü bir yetenek ve ayrı bir hikâye taşır. Onları kalıba sokmak yerine keşfetmeliyiz.
Bu yazı bir serzeniş değil; bir çağrıdır.
Gençleri sadece sınav sonuçlarına indirgemeden, onların iç seslerine kulak vermeliyiz. Çünkü eğitim sadece bilgi değil; aynı zamanda hayata tutunacak köprüler kurma sanatıdır.
Bir genç yalnız bırakıldığında değil, unutulduğunda kaybedilir.
Ve biz bu ülkede çok genci unuttuk. Belki de en çok onları…
Bugün bir cenazeye katıldım.
Kendimden utandım. Bu gençlerin ahını Rabbimize nasıl vereceğiz?
“Bizi bağışla” diye dua etmeye bile yüzüm yok.
Aydın Mertayak