Bilim ve İman: Akıl Nereye Kadar?
Aydın Mertayak
Modern çağda kutsal metinleri bilimsel keşiflerle doğrulama çabası, hem inanç hem de akıl adına büyük bir yanılgıdır. Kur’an-ı Kerim’i ya da diğer kutsal metinleri bir fizik kitabı gibi okumak, onların asıl mesajını perdeler. Çünkü bu metinler, atomun yapısını, hücrenin işleyişini ya da galaksilerin hareketlerini açıklamak için değil; insan ruhuna rehberlik etmek için indirilmiştir.
Ne yazık ki son yıllarda “Kutsal kitaplar bilimsel mucizeler içeriyor” gibi iddialar popülerleşti. Ayetlerde geçen bazı ifadelerin modern bilimle birebir örtüştüğünü iddia edenler, bu yolla inancı güçlendireceklerini düşünüyor. Ancak bu bakış açısı, kutsal metinleri zamana ve bilime bağımlı hale getirir. Bilim ilerledikçe ve değiştikçe bu yorumların geçerliliği de sorgulanır hâle gelir. Oysa ilahi kelam, zamanın ötesinde bir hakikati anlatır.
İman, akılla kanıtlanması gereken bir olgu değildir. Aklın götürebileceği bir nokta vardır, ancak ondan sonra devreye güven girer. İnanç, deneyler ve formüllerle ölçülemez. Cennet ve cehennem, Allah’ın varlığı ve ruhun mahiyeti gibi kavramlar, aklın kavrayış sınırlarının ötesindedir. Bunları laboratuvarda inceleyemezsiniz, teleskoplarla göremezsiniz. Onlar, insanın teslimiyetiyle anlam bulan metafizik gerçekliklerdir.
Eğer iman, bilime dayalı bir ispat sürecine bağlı olsaydı, iman olmaktan çıkıp bilgiye dönüşürdü. Oysa inanç, kesinliğe değil, güvene dayanır. Bu yüzden kutsal metinleri, onları oldukları gibi kabul etmek yerine bilime kanıt arayan bir gözle okuduğumuzda, aslında onların ruhunu kaybederiz. O metinler, insanın iç dünyasına seslenir; ruhunu besler, ahlakını şekillendirir. Bilimle yarışan bir kitap değil, insanı ilahi hakikate yaklaştıran bir yol haritasıdır.
İnsanoğlu, hakikatin peşinde akılla ilerler; fakat nihayetinde iman, aklın ötesine yapılan bir sıçrayıştır. Bu sıçrayışı yapmadan ilahi hakikati kavramak mümkün değildir.
Elif ve Ötre gibi olmak.
Hayırlı Cumalar!