Cuntacıların hazırlamış oldukları 82 anayasasına topluca ret vermemiz (yüzde 98), demokrasiyi içine sindiremeyen karanlık odakları rahatsız etti ki, Kendirliʹnin üstünde var olan baskılar daha da artmış, buna paralel olarak beldemizdeki bütün imam, ve müezzinler sürgüne gönderildiler!
O dönem ihtilalcılar tarafından Rizeʹnin hiç bir ilçesi, Beldesi ve köyüne reva görülmeyen bu zülüm acaba neden Kendirlinin insanlarına karşı uygulandı ?
Kendirli halkı Devletine karşı asi miydi?
1981 yılının Nisan ayı ortalarıydı. Yaza merhaba diyen çiçeklerin açtığı , Kuşların cıvıl cıvıl sesleriyle ortalığın inlediği, belde halkının bağ bahçe işlerinde yoğunlaştığı bir günde, Kendirli beldesinin üstünde adeta bir kabus gibi çöken , maddi ve manevi olarak yıllarımızı alıp getiren , hiç beklemediğimiz bir anda , planlı bir şekilde büyük bir askeri operasyona start verilmiş oldu.
Kendirlinin bütün giriş çıkışları askerlerce tutulmuş , Rize’nin askerleri yetmemiş olacak ki , Trabzonʹdan komando askerleriyle birlikte ,Trabzon belediyesine ait 4 otobüste hazır kıta olarak kendirli merkez caminin önünde beklemekteydi. Askerler sanki insanları elleriyle koydukları gibi birer birer toplayarak, ( köyün o zaman ki yerel yöneticilerinin bir kısmının askeri makamlara bilgi aktardıkları söylenmekteydi) arabalarla Kendirli çay kura ait fabrikanın alanında belirlemiş oldukları bölümlere yerleştiriyorlardı.
5 mahallesi bulunan beldenin , her mahalle muhtarının önünde oluşturdukları manga düzenine göre, alfabetik sıraya göre, Asmalık, Düz mahalle , Halaslar, Orta mahalle ve sırt mahalle şeklinde sıralanmıştı. Askerler belde içinde o kadar sürat le hareket ediyorlardı ki, 2-3 saat içinde, fabrikanın meydanı insanlarla dolup taşmıştı.
Burada bir paragraf açmak istiyorum: Kendi hallerinde olan ihtiyar sakallılara zulüm ve manevi işkence olsun diye , Gençleri araçlarla fabrikaya taşıyan cuntacı zihniyet , Aynı toleransı aksakallı ihtiyarlardan esirgeyip, onları Kendirli merkez caminin önünde üçerli sıra halinde , sol sağ komutu verilerek , uygun adım marş marş istikamet fabrika denilerek , yaya olarak fabrikanın alanına kadar o şekilde yürümeye zorlanmışlardı
Dönemin alay komutanı meydandaki bulunun halka : ʹʹBurada toplanan herkes imza karşılığı mutlaka bir silah teslim edecek ʹʹ dediğinde, ilk etapta kimse işin ciddiyetini pek kavrayamamıştı. Kimseden ses seda çıkmayınca, Alfebetik sıraya göre Asmalık mahallesinden dayak faslı başlamış oldu.
İnsanların hiç bir suçu olmadıkları halde ihtilalin verdiği güçle , orantısız güç kullanılarak masum insanlar falakaya yatırılarak coplarla feci şekilde dövülmeye başlamışlardı. Dayak yiyenlerin bir kısmı bugün hayatta olmayıp rahmetli olurken , Rahmetli Rahim yılmaz dayının , Yüzbaşıya karşı vermiş olduğu mücadele azmini ve sergilemiş olduğu cesareti, bugün olaylara tanık olanlardan hayranlıkla dinlemekteyiz.
Bugün belkide O talihsiz karanlık günün en çok mağduriyetini yaşayanlardan Ömer Yılmaz amcamızın hatıralarını sizlerle paylaşmak istedik. Ömer Yılmaz amcamız görevli komutana : ʹʹBen hayatımda elime demir parçası almamışım silahın sesini bilmem ʹʹ dediğinde hiç kale alınmayıp ,askerlerinde yardımıyla falakaya yatırılıp, ayakları siyahlaşıp şişinceye kadar copla feci şekilde dövülmüştü. Okadar tanıdık insanın içinde hem de bir yabancı tarafından dövülmek, kuşkusuz insanın ömür boyu unutamayacağı acı bir sendrom olsa gerek..
Fabrikanın meydanında bu dayak faslını gören insanların bir çoğu korkudan silahları olmadığı halde, imza karşılığı silah vermeye borçlanmışlardır ! Bugün dahi hatırlamak istemediğimiz malum olayların daha da ileri safhalara varmadan, kısmende olsa bitmesine sebep, Kendirli beldesindeki Cesur baba yiğit kadınların uyanık olmaları ve ortak hareket etmeleri sonucudur.
Başını İkizdere’li Emriye teyzenin çektiği beldemizin kadınları ellerine geçirdikleri orak gibi kesici aletlerle fabrikanın kapısına hücum ettiler.Bu esnada kadınlar arasında ayılıp bayılanlar oldu.İşin ciddiyetini anlayan Alay komutanı , alanda askerlerin denetiminde bekletilen halka: ‘’Şimdi gidiyoruz yarın tekrar geleceğiz ‘’ diyerek geldikleri gibi Kendirli den ayrılmak zorunda kalmışlardı.
O dönem Rizeʹnin hiçbir ilçesi, beldesi ve köyüne reva görülmeyen bu zülüm acaba neden Kendirlinin insanlarına karşı uygulandı ? Kendirli halkı Devletine karşı as imiydi? Ne suçları olabilirdi ki ! Yoksa başka bir ülkenin vatandaşları mıydı bunlar? Olayları iyi algılayabilmek için için Kendirli nin siyasi ve kültürel yapısını iyi, tahlil etmemiz gerekiyor.
Rize merkez İlçeye bağlı Kendirli beldesi , düzgün verimli toraklarıyla her türlü tarımın yapılabildiği ender merkezlerden bir yerdir. Çayın ekili olmadığı dönemlerde, Rize bezi ve dokumacılığında Kullanılmak, ve iplik yapmak için kendir bitkisi üretiminin yapıldığı söylenmekteydi
Kendirli beldesi eskiden medreseler diyarı olarak bilinirdi.Tarihten gelme sorumluluğunun bilincinde olarak, Kendirli erkek ve kız kur an kursu yıllarca, binlerle sayılarla ifade edilen hafızlar yetiştirerek üzerine düşen sorumluluğu şeref ve gururla taşımıştır. Kendirli Türkiyenin siyasi arenasında bir belde olmasına rağmen, 1970 li yıllardan beri, hep ön taraflarda kendine iyi bir konum belirlemiştir.
Siyaseti belirleyen önemli bir merkez üsü haline gelmişti. Kendirli ; Pr. Dr Necmettin Erbakan önderliğindeki (MNP,MSP,RF,FP,SP) milli görüş hareketinin sembol yerlerinden olması sebebiyle, başta milli görüş lideri , merhum Erbakan hocamız olmak üzere, bugün Tc lideri Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve bir çok siyasi aktör, bir çok kez beldemize gelerek, Kendirli’nin manevi havasını solu-muşlardır.,
Dile kolay tam 40 yıldır milli görüşe karşı olan, iç ve dış mihraklara karşı göğsünü siper ederek yıkılmaz bir kale olduğunu, tüm Dünya ya gösteren Kendirli, maalesef demokrasinin sekteye uğradığı ara dönemlerde, yukarıda bahsettiğimiz olaylarda , siyasi nedenlerden dolayı bir linç kanpanyası ile karşı karşıya maruz bırakılmış ,hakkımız olan ekonomik değerdeki bir çok proje elimizden uçup gitmiştir.
Tarihteki bütün ihtilal ve post modern darbelerin oluşumunu meşru kılmak için , çeşitli senaryo ve oyunlar sahneye konmuştur. Bu olaylara çanak tutan bazı satılmış basının önemli bir görev üstlendiği, tarihten beri hep görülmüştür. İşte 1981 deki bu talihsiz olayları meşru bir zemine oturtmak için, dönemim Hürriyet gazetesinin attığı başlıklara başlıklara ve çarşaf çarşaf yayınladığı resimlere bakmak yeterli! Hürriyet gazetesinin attığı başlıklar: ‘’ Küçük İran Kendiri, Kendirli İslam Cumhuriyeti’’ şeklinde attığı manşetlerin altında , Camiye okumaya giden, başlarına takke olan küçük çocukları ve sohbetten dönen tesettürlü, çarşaflı kadınları guruplar halinde resimleyerek, adeta sanki burası Türkiye Cumhuriyetine ait bir yer değil de, başka bir ülkeye ait bir yer , bağımsız bir eyalet şeklinde Türk kamuoyuna servis ederek , bütün dikkatlerin kendirliʹnin üzerine yoğunlaşmasına sebep oldular.
Hatta bu satılmış yaratıklar işi o kadar ileriye götürdüler ki, Kendirliʹnin girişinde ki Tedaşʹa ait Elektrik trafosunun etrafını saran tel örgülerin resimlerini çekerek ,muhabirini O Tel örgülerin arasında büyük bir delikten içeriye girer şekilde resimleyerek, ‘’ İşte muhabirimiz Gizlice Kendirli ye girdi ‘’ şeklinde büyük başlıklar atarak ,adeta Kendirliʹnin bir kamp yeri olduğu şeklinde olayları saptırarak, malum olaylara zemin hazırlamışlardır.
Kendirli halkı ,bilgi ve birikimleriyle daima ileriye dönük, siyasi konjonktürde 30 yıl öncesini görebilen, siyaseti çok iyi tahlil edebilen Türkiye de yegane yerlerden bir merkezdir.1982 İhtilalci darbe anayasası Türkiye genelinde yüzde 91,37 evet oyuyla kabul edilirken, sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde tek yer olan Kendirli halkı ,bu darbecilere geçit vermeyerek , yüzde 98 gibi büyük bir farkla ret vererek , yıllar sonra ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkacaktı.
Cuntacıların hazırlamış oldukları 82 anayasasına topluca ret vermemiz , demokrasiyi içine sindiremeyen karanlık odakları rahatsız etti ki, Kendirliʹnin üstünde var olan baskılar daha da artmış, buna paralel olarak beldemizdeki bütün imam, ve müezzinler sürgüne gönderildiler.
Kendirli halkı demokrasiye bağlı ve sadakatini 30 yıl önce nasıl dik durup sergilemişse, aynı arzu ve heyecanla,12 Eylül 2010 yapılan darbe anayasası değişikliğine ise, tarihsel sorumluluğunun bilincinde olarak, yine büyük bir rekorla yüzde 97 evet diyerek , görevini en iyi şekilde yerine getirmenin haklı ve gururunu yaşadı.
Bugün ülkemizde Demokrasi ve özgürlükler alanında ne kadar yol ve mesafe aldığımızı ,bu yazı dizisini kaleme alırken daha iyi anlıyorum. Birkaç yıl öncesinde bunları yazmak bir kenara düşünmek dahi suçtu!
Sevgi ve saygının hakim olduğu , hiç kimsenin dini, ırkı ve giyiminden dolayı dışlanmadığı, özgürlüklerin herkese aynı oranda uygulandığı , güzel günlerin hakim olduğu bir Türkiye özlemi içinde herkese sağlık saadet ve sıhhat temennilerimle ……
(Bu haber ilk kez 2014 yılında yayımlandı )
İLGİLİ HABER
Osman KÖSEOĞLU
aktuel53