YEREL MISIR SADECE 8 SIRA OLUR İDDİASI GERÇEK Mİ?
TÜRK İNSANININ ANADOLU MISIRLARIYLA BARIŞMASI GEREKİR!
Besin olarak önemli bir yere sahip olmasının yanında bir çok alanda da kullanılan mısır bitkisinin, yerel olması için 8 sıralı olması gerektiği, bu sayının üzerindeki sıraya sahip mısırların hibrit veya daha ileriye gidilerek GDO’lu olduğu yönünde sık sık tartışmalara şahit oluyoruz. Peki gerçekten yerel çeşitler sadece 8 sıraya mı sahip? Veya çok fazla koçan çıkaran mısır hibrit midir?
Mısır bitkisinin anavatanı olarak Orta Amerika gösterilmesi bile çok doğru bir bilgi olmazken, 12-14-16 hatta 18 sıralı veya 7-8 koçan yapan mısırları hibrit olarak değerlendirmek de bir o kadar yanlış bilgidir.
Yaşları genelde 40-50 veya 60 olanların yani en fazla 1950 yıllarında dünyaya gözlerini açarak Anadolu’daki mısırla tanışan insanların gördüğü 8 sıralı mısır, yerel olarak adledilmiş, bunun dışındakilerin hepsine hibrit yaftası vurulmuş durumda...
Biz daha eskiye gidelim 1900’lerin başına hatta 1846’lara falan... Yok yok daha eskilere gidelim 1204’e kadar inelim. Bakalım neler çıkacak karşımıza...
MISIRIN TARİHÇESİ BİRAZ KARIŞIK
Genel kanı, daha doğrusu batının bize sunduğu tarih bilgisine göre, Amerika’nın keşfinden sonra bu kıtadan dünyaya bir çok yeni ve tanınmayan meyve/sebze yayılmaya başlandığını biliyoruz. Ne kadar doğru biliyoruz o da ayrı bir konu...
Mantık olarak; Amerika’nın keşfi 1492 olduğuna göre, ilk önce Avrupa (İspanya ve Portekiz öncelikli) daha sonrasında diğer kıtalarda yaygınlaşmaya başlaması gerekir.
Ancak Amerika’nın keşfinden çok daha sonraları ortaya çıkan tarih bilgileri bize bambaşka şeyler öğretiyor;
Sümer tabletlerinde yemeğe konulan ‘mısır’ diye tanımlayabileceğimiz daneli bitki neyin nesiydi?
Ya da tarımla ilgili en eski yazılı kaynaklara rastlayabildiğimiz Akad İmparatorluğu’nda yetiştirilen ‘mısır’ mıydı acaba?
1400’lü yıllarda Osmanlı mutfağında ‘mısır nişastası’ndan üretilen tatlılar nasıl olabiliyordu? Hadi, bu tariflere sonradan mısır nişastasını eklediler diyelim, ya alttaki cümleye ne diyeceğiz!
1204 yılında İstanbul’u istila eden Latin’ler, geri dönüşlerinde yanlarından nasıl ‘mısır daneleri’ götürebildiler? Bu istiaya katılan şövalyelerin, kendi el yazmalarında, geri dönüşlerinde ‘mısır danesi’ götürdüklerini net olarak yazmış durumda!
Çık çıkabilirsen işin içinden...
Belki de Amerika’nın Colomb tarafından keşfinden (bu bilgi bile doğru değil ya hadi neyse) binlerce yıl önce Bering Boğazı’ndan geçen Ortaasya’nın insanlarının yanında mısır götürüp götürmediğini biliyor muyuz?
Veya çok iyi denizci olan İskandinavya insanları, bugün Amerika kıtası diye isimlendirdiğimiz topraklara gidip geldiklerine dair kayıtlar var. Efsaneleri bir kenara bırakıyorum, özellikle Sümer efsanelerinde geçen seyahatleri bir kenara bırakıyorum ama kuzey insanlarının kayıtları söz konusu...
Bu insanlardan hiç biri, kendi ülkelerinde olmayan bir bitki olan mısırı yanlarına almayı düşünmedi mi?
Bu işlerle uğraşan bilim insanları da işin içinden çıkamıyor aslında.
Mesela bazı biber çeşitleri için gen merkezi olarak Bolivya ve Ortaasya gösterilir, tam olarak çıkış yeri bilinmiyor ama mısır için bu kadar kesin konuşabiliyoruz, niye çünkü Avrupalı, Amerika’yı bulup (!) gelen Colomb elinde mısırla geldi diye!
1580’li yıllarda bazı botanikçiler mısırın Asya bitkisi olduğunu söylerken, o tarihlerde Avrupa içlerinden değil de, Anadolu üzerinden mısırla tanışan İtalyan çiftçileri bu bitkiye ‘granoTURCO’ diyordu. Türk mısırına 1800’lü yılların botanikçileri ‘Ble turc. Frumentum turcicum asiaticum’ ismini vermişti. Frumentum turcicum (Türk mısırı) tamamen Anadolu topraklarına özgü bir mısır cinsi olarak kayıtlara geçmişti. Hatta aynı türün Frumentum turcicum cumrubrum ve Frumentum turcicum purpureum diye iki cinse ayırmışlardı.
BOTANİKÇİLERİN DE KAFASI MI KARIŞMIŞ ACABA? YOKSA...
16’ncı yüzyıl botanikçilerinin kitaplarını incelediğimizde, mısırın Anadolu ve Asya kökenli iki türünden bahsederler. Net olarak mısırın Amerika’dan geldiğine dair bir kayıtları yoktur. Ancak ilerleyen dönemlerde 18 ve 19’uncu yüzyıl botanikçileri bir anda fikir değiştirerek mısırın Amerika kökenli olduğuna dair bilgiler vermeye başlamış. Bu fikir değişikliği siyasal bir yansıma olabilir mi? Bir çok tarihsel bilgiye baktığımızda, Anadolu ve özellikle Türkler konusunda Avrupalı tarihçilerin bir anda ağız değiştirdikleri, bilgileri sümenaltı ettiği ve özellikle midir bilmiyorum bazı metinleri yanlış çözümlediklerine şahit oluyoruz. Mısır konusundaki bu 180 derecelik dönüşlerinin ardında başka nedenler yatabilir.
Mısırın Anadolu bitkisi olduğunu, yerinde tespit ederek kayıtlarına alan bazı botanikçilere biraz bakacak olursak:
Valerius Cordus, beş cilt halinde yayınladığı, ansiklopedi niteliğindeki ‘Historia Plantarum'u yazdığı 1544'te, mısıra ‘Türk mısırı’ ismini verdiğini görüyoruz.
Alman doktor ve botanikçi olan Leonhart Fuchs’ın, 1542’de latince basılan ‘De Historia Stirpium Commentarii Insignes’ isimli kitabında da farklı bir bilgiye rastlamıyoruz.
Rönesans botaniğinin öncüsü Hieronymus Bock'un öğrencisi ve Alman Botaniğinin de babası olarak bilinen Jacobus Theodorus, resimli Neuw Kreuterbuch (1588) kitabını yazarken, mısıra ‘Türk Mısırı’ ismini verdi.
İngiliz botanikçi John Gerard da kendinden önce gelen botonakçilerin bilgilerini teyit ederek ve binden fazla resimle desteklediği ‘Herball’ın da, mısıra Türk Mısırı ismini verdiğini görebiliyoruz.
Yayınladığımı görsellerde, bu botanikçilere ait kitaplarda net olarak ne demek istediğimi anlayabilirsiniz.
Ayrıca yazının devamında, 1900’lü yıllarda Anadolu’da yapılan botanik araştırmaların ışığında, son dönemlerde mısıra karşı neden böyle bir bakış açısına sahip olduğumuzu sorgulayacak bilgiler vereceğim. Tabi batı merkezli yapılan çalışmalarda, konumuz olan mısırın GDO’sunu üretmiş olmaları da bunda bir etken ancak biraz daha araştırmacı olup, basmakalıp fikirlerden uzaklaşalım diyorum...
ŞEKER MISIR MI aaaa O GDO’LU AMA...
Daha 16’ci yüzyılda Anadolu topraklarında yapılan botanik çalışmalarında kayıtlara geçen mısır türleri arasında şu an GDO’lu olduğu düşüncesiyle yenilmemesi tavsiye edilen ‘şeker mısır’ bulunuyor. Hem de bugünkü ismiyle...
Bu mısırın tatlı veya şekerli olması onun genlerinde oynamadan dolayı değil, içeriğindeki şekerin nişastaya dönüşümünü engelleyen doğal mutasyonu nedeniyledir. Ayrıca, mısır hasatının inceliklerini bilmeyenler için de küçük bir ayrıntı verelim: Mısır, sıcak havada hasat edilirse yani sıcakta koçan gövdeden ayrılırsa, içindeki şeker ani bir reaksiyonla nişastaya döner. Oysa sıcak bir anda koçanı koparıp buzlu suya sokarsanız, bu reaksiyon olmaz ve mısırınız şekerli bir tada sahip olur. Bu onun GDO’lu olmasını gerektirmez.
BAKIŞ AÇINIZI DEĞİŞTİRİN
8 sıranın üzerinde ve düzgün diş yapısına sahip mısırlara GDO’lu diye yafta konması nedeniyle, bir çok Anadolu’nun kadim mısırlarına karşı hoş olmayacak tavırlar içine giriliyor. Artık Anadolu mısırlarıyla barışma zamanı geldi. Bakış açınızı biraz değiştirin.
Mısır çeşitleri 7 ana grup altında toplanır.
Zea Mays indentata (atdişi mısır), Zea Mays indurata (sert mısır), Zea Mays everta (cin mısır), Zea Mays saccharata (şeker mısır), Zea Mays tunicata (kavuzlu mısır), Zea Mays amylaceae (unlu mısır), Zea Mays cerantina (mulu mısır)
(Son bölüm Kurşunlu Yasemin Bozkurt’tan alınmıştır. Kendisine teşekkür ederim)
Ekonomik olarak tarımı yapılan mısır çeşitleri ilk 2 grup, çerezlik olarak değerlendirilenler 3 ve 4’üncü gruptakilerdir.
Dünyada ağırlıklı olarak hibrit tohum üretiminde Zea Mays indurata kullanılır.
1900’lü yıllarda Anadolu’da yapılan çeşit kayıtlarında 18 çeşit kayıt altına alındığını görüyoruz. Bunlar genelde ‘Zea Mays indurata grubundanki ‘sert mısırlardı’. Bunlar ‘Flint mısır’ veya ‘Hint Mısırı’ olarak da bilinir.
En yaygın olarak tarımı yapılan ilk 3 çeşit ve özellikleri şöyle:
1- ‘beyaz mısır’ ismiyle halk arasıda bilinen aslında sarı daneli olan mısır çeşididir. Tane sırası genelde 12-14 arasında olmasına rağmen, bazı yörelerde 18 sıraya kadar tespiti yapılmıştır. (Zea Mays indurata var. vulgata)
2- İkinci olarak en çok ekilen cins ‘zea Mays indurata var. Alba. Al.’dır. Tanesi beyaz, tanelerin kenarları köşeli, koçanı beyaz, 10-18 sıralı olanları tespit edilmişken, en yaygını 12 sıralı olanıdır. Bu anadolunun en uzun mısırı olarak kayıtlara geçmiştir.
3- Anadolu’da en yaygın olarak üçüncü sırada ekilen mısır cinsi ‘kırmızı mısır’dır. Tanesi kırmızı şarap renginde, ağırlıklı olarak 10-12 sıralı. Bu mısır Zea Mays indurata var. sub-rubra Kulessh.et Kozhuch cinsi mısırdır.
Anadolu’da ilk iki çeşiti yaygın olarak dikimi yapılırken, şeker mısır/tatlı mısır dediğimiz çeşitlerde dikilirdi. Bu mısırın tatlı veya şekerli olması onun genlerinde oynamadan dolayı değil, içeriğindeki şekerin nişastaya dönüşümünü engelleyen doğal mutasyonu nedeniyledir. Şu an hibrit mısırlarda genleriyle oynama sırasında, insan eliyle bu mutasyon gerçekleştirilebilir ve şekerin nişastaya dönüşmesi engelleniyor. Ancak nişasta üretimi için tam tersi bir uygulamaya ihtiyaç var ve mısır endospermindeki şekerin mümkün olduğunca nişastaya dönüşmesi sağlanıyor. Şeker mısır/tatlı mısır en hızlı büyümeyi sağlayan mısır çeşittir. Tozlaşmadan 18/20 gün sonra yüzde 70 büyüme sağlar. Bu hızlı gelişimi, ticari kaygılar taşıyan insan oğlu için bulunmaz bir nimet olarak görülmüştür.
Öte yandan unluk mısır ise, taneleri temelde yumuşak nişastadan oluşur ve bu durum öğütülmesini ve sindirilmesini sağlar.
Zea Mays indentata (atdişi mısır) dent mısırı olarak bilinir ve tahıl ve slaj için yetiştirilir. İlk defa 1836 yılında Kuzey İllinois’lı çiftçi James L. Reid tarafından yetiştirilmiş. Reid’s Yelow olarak bilinir. Ayrıca aynı mısırın Tennesse Red Cob cinsi vardır ki; mısır ekmeği çok güzel olur.
Anadolu’nun farklı yörelerinden mısırları derleyen sayın Ayşe Dudu Sağıroğlu’na fotoğraflar için ayrıca sonsuz teşekkürler. Bu kadar mısır çeşidini biraraya getirmem mümkün bile değildi...
Murat ÖZYILDIRIM
9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01