9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01
RİZE’DEN GÖÇ GURBET Mİ ? HİCRET Mİ ?
RİZE’DEN GÖÇ
GURBET Mİ ? HİCRET Mİ ?
İshak Güven Güvelioğlu
Göçün tarihi, insanlık tarihi kadar eskiye uzanır. Daha iyi şartlarda yaşamak, tahsil görmek, meşgul olunan birtakım meslekler, mevcut arazinin yetersizliği, savaş ve afet bölgesinden kaçmak gibi sebeplerle kişinin doğup büyüdüğü, çocukluğunun geçtiği, binbir türlü hatıra ve anıya sahip olduğu yerden ayrılıp başka bir yere gitmek şeklinde tarif edilebilir.
Eski dilde hicret denen, günümüzde ise göç olarak anılan hadise, genelde vatan-ı aslî’den ayrılıp temelli olarak başka bir yere yerleşmektir. Hane reisinin veya çalışmaya muktedir kişilerin çalışmak ve para biriktirmek maksadıyla belli bir müddet için sılaya gitmesi ise gurbet ve gurbetçilik olarak anılır.
Bu kısa girişten sonra Rize’den muhtelif yerlere gerçekleşen hicret ve gurbetçiliğe temas edilecektir.
Rize’den dışarıya yaşanan hicretler ve gurbetçilik zamana ve şartlara göre farklılıklar göstermiştir. Bölge’nin sosyal tarihi üzerine incelemeler yapanların hemen dikkatini çekeceği gibi Rize’den dışarıya yaşanan ilk göçler, denizcilik mesleği münasebetiyle meydana gelmiştir. Çünkü gerek Osmanlı Donanması’nda, gerek sivil deniz ticaretinde görev alan Rizeli kaptan, reis ve tayfalar, her dönem ulaslararası denizlerde Türk sancağını dalgalandıran bahriyeli sınıfından olmuşlardır. Hatta Osmanlı Donanması’nın zirvesine kadar terfi ederek Kaptanıderyâlık yapan üç Rizeli vardır. Bunlar 1648-1649’da bu görevde bulunan Rizeli Ahmed Paşa, 1829-1830’da görev yapan Papuççu Ahmed Paşa ve 1845-1866 yıllarında farklı tarihlerde altı defa Kaptanıderyalık yapan Mehmed Ali Paşa’dır.
Klasik Osmanlı döneminde Rize’den dışarıya yaşanan göçün diğer bir sebebi de eğitimdir. Nasıl ki günümüzde daha iyi bir eğitim maksadıyla büyük şehirlere gitme ihtiyacı hissediliyorsa, o dönemde de köy ve kasabadaki sıyban ve medrese tahsilinden sonra Erzurum, Konya ve bilhassa İstanbul medreselerine gidilerek yüksek eğitimi tamamlamak yaygın bir uygulamaydı. Nitekim İstanbul’daki Fatih, Beyazit ve Süleymaniye medreselerini tamamlayan çok sayıda Rizeli, müderris, kadı, naib ve hatta kazaskerlik görevi üstlenmiş ve Libya’nın güneyinde, çölde bulunan Fizan’dan Rumeli’ye kadar imparatorluğun en ücra köşelerine kadar din, millet ve vatan hizmetlerinde bulunmuşlardır.
İktisadi sebepler ise Rize’den yaşanan göçün en önemli sebeplerinden biridir. Çünkü bilindiği gibi bölgenin tarım arazisi kıttır. Üretilen mahsul de sınırlıdır. Bu durum, geçim darlığına düşen insanları maişet temini için gurbete çıkmaya mecbur kılmıştır. Gurbete çıkılan yeri ise dönemin şartları tayin ede gelmiştir. İncelenen Osmanlı belgeleri ve nüfus defterlerinden anlaşıldığına göre 1830’lardan itibaren Rize bölgesinden dışarıya gidilen yerlerin başında Bafra, İstanbul, Bursa, Erzurum, Kırım ve Rumeli’de Tuna bölgesi gelmektedir. Gidenlerin yaş durumu dikkate alındığında bunların çalışmak maksadıyla memleketlerinden ayrıldıkları anlaşılmaktadır. Nitekim yaşlıların hafızalarında kalan bilgi kırıntıları değerlendirilince özellikle Bafra tarafında tarım arazilerinde rençperlik ve bahçıvanlık yapmak üzere yoğun bir şekilde gurbete gidildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Rumeli tarafına gurbete çıkan birçok Rizeli’nin de burada ormanda çalıştığı ve hızarcılık yaptığı sözlü rivayetlerle nakledilmektedir.
Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar Rizelilerin gurbete çıktığı yerlerin başında Rusya gelmekteydi. Rusya’nın Kırım ve Kafkasya’nın Batum, Kutayis ve Poti gibi şehirleri başta olmak üzere birçok yerinde Rizeliler fırıncılık, pastacılık, lokantacılık gibi işlerin yanı sıra kiraladıkları tarlalarda sebze üretip piyasaya vererek ticaret yapıyorlardı. Onlarca yıl devam eden Rusya gurbeti ile zamanın şartlarına göre büyük paralar kazanmışlar ve bu para ile özellikle Hemşin vadilerini ihtişamlı konaklar ile süslemişlerdi. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesi ve 1914 yılında seferberlik ilan edilmesi üzerine Rusya’daki Osmanlı vatandaşlarının tutuklanmaya başlanması ve işyerlerine saldırıların meydana gelmesi Rizelilerin buradaki bütün mülklerini terk edip memlekete dönmesiyle sonuçlandı. Bunun üzerine Rusya’da kalan Osmanlı mallarının tazmin edilmesi maksadıyla Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı)’nde bir Tazminat Komisyonu kurulmuş ve orada kalan malların tazmini için çalışmalar yapılmıştı. Bu komisyonun çalışması olumlu bir netice vermemiştir ama komisyona müracaat eden çok sayıda Rizeli’nin verdikleri dilekçeler ile Rusya’da bıraktıkları malların dökümlerini öğrenmemiz mümkün olmuştur. Yazılan dilekçe ve hazırlanan cetveller, köy ihtiyat heyetine tasdik ettirildikten sonra Lazistan Mutasarrıflığı vasıtasıyla Tazminat Komisyonu gönderiliyordu. Halen Osmanlı arşivi’nde Hariciye Nezareti Siyasi İşler bölümünde muhafaza edilen bu dilekçeler büyük bir yekün oluşturmaktadır.
1914’de yaşanan büyük maddi kayıplara rağmen Rizeliler için Rusya’nın gurbet kapısı olma özelliği Bolşevik ihtilalinin gerçekleştiği 1917 yılına kadar devam etmiştir. Bu yıl meydana gelen ihtilal, şartların tümüyle değişmesine ve sınır kapılarının kapanmasına sebep olmuştur.
Yurt içindeki gurbetin en önemli ayağı elbetteki İstanbul’dur. Yaz başında Seyr-i Sefain idaresinin vapurlarıyla günlerce süren zorlu bir deniz yolculuğundan sonra İstanbul’a ulaşan Rizeliler, daha ziyade bahçıvan olarak tarlalarda, usta ve amele olarak inşaatlarda, balıkçı olarak takalarda, işçi olarak taş ocaklarında vs. çalışıp kışlık nafaka biriktirme yolunu seçerlerdi. Tam anlamıyla gurbet olan bu hayat, kış aylarının yaklaşmasıyla, genelde hasta, zayıf ve çelimsiz düşen bir vücutla ve eğer biriktirilebilmişse birkaç kuruşluk nafaka ile memlekete dönülmesiyle sona ererdi.
93 Harbi ve Muhacirlik
Rize’den dışarıya büyük kitleler halinde yaşanan en önemli göç ise 93 harbi dolayısıyla olmuştur. Rumi tarihle 1293 (1877) yılında başladığı için halk arasında 93 Harbi olarak bilinen bu savaş, Osmanlı Devleti'nin hem batı sınırındaki Tuna (Balkan) Cephesi'nde, hem de doğu sınırındaki Kafkas Cephesi'nde yaşanmıştır. Bu savaşa hazırlıksız yakalanan Osmanlı Devleti ağır bir yenilgi almıştır. Savaşın başlıca sebepleri; Osmanlı Devleti'nde yaşanan azınlık isyanları, Rusya ve Batı Avrupa ülkelerinde, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Hıristiyanların insan haklarının çiğnendiği konusunda oluşan tek taraflı kamuoyu, Rusya'nın Balkanlardaki genişleme siyaseti, Romanya ve Bulgaristan'ın bağımsızlık istekleri ve Panslavizm akımıdır.
Yaklaşık 1 yıl süren savaşta Osmanlı orduları savunma savaşı yapmıştır. Özellikle Balkanlarda bu olaylar neticesinde Müslümanlara karşı etnik temizlikler yaşanmış ve yer yer kırımlar görülmüştür. Sonunda batıdaki Osmanlı savunma hatlarını kıran Rus ordularının önü açılmış, dirençle karşılaşmadan İstanbul'un eşiğine (Yeşilköy)’e kadar ilerleyerek Osmanlı Devleti'nin varlığını tehdit etmiş ve bunun sonucunda Osmanlı Devleti çok ağır şartlar içeren Ayastefanos Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Bu şartlardan Batı Avrupa ülkelerinin hoşnut kalmamaları sonucunda antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve kısmen daha ehven şartlar içeren Berlin Antlaşması imzalanarak yürürlüğe girmiştir.
93 harbinin Balkanlar dışındaki önemli bir ayağı olan Kafkasya cephesi özet olarak şu şekilde gelişmiştir; Kafkasya'da Rus ordusunun 75,000 askeri Grandük Mihail Nikolayeviç'in komutasında bulunuyordu. Ayrıca Rus ordusu Gürciler, Ermeniler ve Terek Kazakları tarafından da desteklenmekteydi. Osmanlı ordusu ise Ahmed Muhtar Paşa'nın komutasındaki 80.000 askerden oluşuyordu. Savaşta Kafkas Rus ordusu Tuna cephesi kadar başarılı olamadıysa da Akkilise - Gümrü ve Iğdır yönünden taarruza geçilmiş ve 27 Nisan 1877 tarihinde Doğubeyazıt Rus işgaline girmişti. Bölgedeki Müslüman gerillalar ve Osmanlı direnişleri Rusları yavaşlattıysa da 17 Mayıs'ta Ardahan’ın işgali önlenemedi. Mayıs ayının son haftasında ise Kars kuşatıldı. Fakat Kars gerisinde bulunan Halyaz ve Zivin bölgelerinde Osmanlı başarısı gerçekleşti. Daha sonra Gedikler muharebeleri ve Yahniler muharebesi de Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Böylece Kars'taki Rus tehlikesi savuşturuldu.
15 Ekim’de Digor'da gerçekleşen Alacadağ Muharebesi'nde Ruslar takviye ile Osmanlı savunma hattını arkadan çevirdi ve Osmanlı'nın 5-6,000 ölü ya da yaralı ile 8,500 savaş esiri kaybı oldu. Kafkas cephesindeki Osmanlı kuvvetleri çözülmeye başladı. 17 Kasım 1877 tarihinde Kars tekrar kuşatıldı. Şehri yaklaşık 25.000 Osmanlı askeri savunuyordu. Cephane ve sayı üstünlüğü olan Rus ordusu, şehrin etrafını sarmıştı. Kars işgal edildi ve Osmanlı kuvvetleri 2.500 şehit verdi. Rusların kaybı da o kadardı ve Türkler geri kalan askerlerini esir vermişti. Ahmed Muhtar Paşa, Kars-Erzurum arasında kurduğu savunma hattında kış koşullarını iyi değerlendirerek üstün bir savunma savaşı verdi. Ruslar, Erzurum'a doğru taarruz etti ama bu savunma hattını geçemediler. Nene Hatun ve diğer Erzurumlu vatandaşlar Aziziye Tabyası'nda kahramanca savunma yaptı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa, çok yıpranmış ve destek alamayan ordusunun imha olmasından endişelendi. Erzurum'dan çekildiler ve Erzurum Rusların eline geçti. Savaşın bitmesinden sonra Rus ordusu Erzurum'dan geri çekildi ama Kars, Ardahan, Batum ve Artvin’in bir bölümü 13 Temmuz 1878'de Berlin’de yapılan antlaşmayla Rusya'ya bırakıldı. Yukarıda da söylendiği gibi bu anlaşma yaklaşık beş ay önce 3 Mart 1878 tarihinde yapılan ve çok daha ağır şartlar içeren Ayastefanos Antlaşması’na göre daha ehven şartlar içeriyordu.
93 harbi Balkanlarda olduğu gibi Kafkaslarda özellikle Müslüman - Türk kesimleri için yıkım olmuştu. İşgale giren Batum gibi buraya yakın Rize bölgesinden de büyük kitleler halinde kaçan Müslüman Türk halkı, daha güvenli olarak düşündükleri batı bölgelerine göç etmeye başlamıştı. Bu göçler 1914’de başlayan Birinci Dünya Savaşı sırasında Rize’nin Rus işgali altına girmesi sırasında da devam etti. Yaşanan göçler büyük ölçüde Sakarya dolayları ve İstanbul’da son buluyordu. Bu göçler sonucu bazı belde ve köyler tümüyle Rizelilerin iskan edildiği yerleşim yerleri haline geldi. Bu yerleşim yerlerinden bazıları daha önce başka insanların yaşadıkları yerler iken Rize’den gelen muhacirlerin yerleşmesi sonucu zamanla tümüyle Rizeliler köyü haline gelmişti. Bazı yerleşim yerleri ise boş bir alanda yeni bir köy kurulması şeklinde gerçekleşti. Özellikle Yalova, Geyve, Adapazarı’nın muhtelif köyleri, İstanbul’un Anadolu kavağı, Rumeli kavağı, Poyrazköy ve bazı Beykoz köyleri buralara yerleşmiş Rizeliler nedeniyle tümüyle Rize köyü haline gelmişti.
Bu köylerden Poyrazköy önceleri çoğunluğu Rum olan bir köy durumundaydı. Karadeniz kökenli vatandaşların yerleşmeleri ve çoğalmalarıyla Rumlar azınlık durumuna düşmüş, sonra da köyü tümüyle terk etmişlerdi. Bu nedenle günümüzde Poyrazköy halkının tamama yakını Rize kökenlidirler. Benzer bir durum da Rumelifeneri köyü için geçerlidir. Burasının halkı da Rum'du. Osmanlıların son döneminde Türkler bu köye yerleşmeye başlamış, 93 harbi nedeniyle yaşanan büyük göç sonucu da Rize'den gelenler köye yerleşerek Türk nüfusunu artırmıştı. Günümüzde Rumelifeneri köyünün neredeyse tamamı da Rize kökenlidir. Rumelifeneri’nde balıkçılıkla uğraşan bu hemşerilerimiz nedeniyle buraya 'Balıkçılık Üniversitesi' ve 'Balıkçılar Okulu' da denilmektedir.
Tarih boyunca Rize’den dışarıya gerçekleşen göçleri özetleyen bu yazıyı bir soruyla neticelendirelim; Sizce bu göçler gurbet mi? hicret mi?
Kaynaklar:
BOA.DH.TMİK.S.41/49;
BOA.A.MKT.MHM.521/38;
BOA.HR.SYS.2394/50;
BOA.NFS.d.1143;
Murat Ümit Hiçyılmaz, Pazar Nüfus Kütüğü (1842 Pazar Sülaleleri), İstanbul 2011;
Murat Ümit Hiçyılmaz, Ardeşen Nüfus Kütüğü (1842 Ardeşen Sülaleleri), Rize 2011;
Uğur Biryol, Gurbet Pastası: Hemşinliler, Göç ve Pastacılık, İstanbul 2007.